34,5417$% 0.17
35,9706€% -0.74
43,2631£% -0.7
3.003,90%1,43
5.102,00%0,76
3429083฿%1.91534
Kapalı Maraş’ı defalarca “yasal sahiplerine geri vereceklerini” söylediler.
Yalan da olsa dediler.
Göstermelik de olsa!
Uluslararası hukuk temelinde gereğinin yapılacağını söylediler.
Kimseler inanmasa da söylediler!
“Mülkiyet haklarına riayet edilecek” dediler, dünya alem önünde…
“Maraş’ta yeni mağduriyetler oluşturulmayacak, bilakis mevcut mağduriyetler giderilecek” dediler.
Hatta “Bizim kimsenin, hakkında mülkünde gözümüz yoktur” buyurdular tören adımlarla…
* * *
Bir de ne dediler…
“Uçuş ambargosu kalkmalıdır!”
“Direkt uçuşlar başlamalıdır.”
Şimdi yeniden aynı teklif gündeme geliyor “Maraş’ı Birleşmiş Milletler yönetiminde yasal sahiplerine devrediniz, Mağusa Limanı ve Ercan dünyaya açılsın” diyen…
Ama içten, ama göstermelik…
Öneriliyor.
Hem ekonomiye katkı bu, hem barışa…
* * *
Teklif samimi ya da değil!
Hele bir olumlu yaklaş da görelim.
Ercan’ın Birleşmiş Milletler’e, Mağusa Limanı’nın da Avrupa Birliği’ne devredilmesinde ne sakınca var, anlamadım!
Hem de “iç hat” niyetine özel bir şirkete devretmekten daha iyi değil mi?
Kendin yönetemiyor, yüzüne gözüne bulaştırıyorsun zaten!
Maraş’ın Birleşmiş Milletler denetiminde yasal sahiplerine devrine karşılık Ercan’ın ve Mağusa limanının dünyaya açılması önerisi en azından görüşmeye değer geliyor bana…
Bunun getirileri ne olacaktır hesaplandı mı? Hele bir masaya yatırın! Ekonomik, siyasi, sosyal kazanımlarını, yaratacağı fırsatları, içerdiği tehditleri değerlendir önce… Uzmanlara tartıştır bunu… Öyle alel acele, telaşla reddetmek ve nutuk çekmek yerine…
Niyet dünyayla buluşmaksa…
Ada yarısını uluslararası hukuk, siyaset ve ticaretin içine katmaksa niyet…
İlkel ilhak politikalarından vazgeçmek gibi gailesi varsa birilerinin..
Adı korsanlık, adı çürümüşlük, adı yozlaşma olan bu yapıdan kurtulmak isteniyorsa eğer…
Çok sevdiğim aday dostlarım var; bilgisine, vizyonuna, dürüstlüğüne güvendiğim…
Seçim sürecinde aradılar, destek istediler, “Oy verecek misin” diye sordular.
“Üzgünüm” dedim.
Çünkü siyasi kültürüm, tavrım ve değerlerim, kişilere yönelmek değil bir siyasi partiye mühür vurmak, o siyasi partinin programı ve vizyonuyla yürümek üzerinedir.
“Umarım kazanırsın, bunu çok isterim, ancak aday olduğun siyasi partiye oy vermeyeceğim için sana da oy verme şansım olmayacak” dedim, bu dostlarıma…
Üzüldüler, üzüldüm ama yalan söylemedim.
Sandığa yalnız giriyorsunuz.
Çok da zor değil “ayıp ettin, elbette” demek!
Böylesi yalanlarla insan kendine saygısını yitirir yalnızca…
* * *
Bir de şu var.
Bir siyasi partiye mühür vurduğunuz zaman, parti içerisinde tercih yapma şansınız vardır.
Evet, tercih yaptım!
Pek çok insan gibi…
İşte o durumda, birilerini tercih ederken, bir başkasını dışarıda bırakıyorsunuz.
Aslında mühürle birlikte o partinin tüm adaylarına oy veriyorsunuz ama öncelik için kimi isimleri işaret ediyorsunuz.
Adı üstünde “tercih” yapıyorsunuz.
* * *
Her tercihi sokak tabiriyle “kesme, doğrama, dışlama” üzerinden yorumlamak çok yanlıştır.
Çünkü aslında parti üyesi ya da delegesi de bir tercih yapmış, isimleri sıralamıştır.
Sizin de tercih hakkınızı kullanmanız son derece doğaldır.
* * *
Demokrasilerde kazanmak kadar kaybetmeyi bilmek, hazmetmek, saygıyla karşılamak gerekir.
Yıkıcı ve kalleş bir propaganda ve yalanla kendi partisinden insanları kötüleyenler, şeytanlaştıranlar, kelimenin tam anlamıyla “doğrayanlar” olmuştur.
Bu ayıp bunu yapanların boynunda asılı kalacaktır.
Yine de hayat, tercihler ve ödediğimiz bedeller üzerine yolunu bulacaktır.
Siyasette değil sadece her sözde, her eylemde…
Tercih eder, sonucunu yaşar, o tercihin bedelini ödersiniz.
Değişmez dengesidir dünyanın!
* * *
Sevgili Ongun (Talat) harika anlattı, “Bizler birlikte yürümezsek asla aşamayacağımız dağlarla çevrildik” diyerek.
“Dayanışma ile büyüyor hayalleriniz… Tek başına asla değiştiremeyecekleriniz ortak mücadele verdiğinizde dönüşmeye başlıyor… Sırtınızı dostlara yaslıyorsunuz ve işte o zaman örgütlenme özgürleşme oluyor…”
Umarım “bireycilik” üzerinden yozlaşan hayatlarımız hepimize ortaklaşmaya öğretir.
Özgürleşiriz.
Seçimde eğer itiraz yapacaksanız bu sandık başında olur.
26 itirazın 3’ü “kısmen” kabul edildi önceki gün…
23’ü doğrudan reddedildi.
Çünkü usule uygun değildi.
İtirazların çoğu “muğlak” iddialara dayanıyor.
Delil yok.
Söylenti ya da his!
Sandık başında itiraz da yok.
Seçime giren siyasi partiler önce her sandık başına bilinçli bir görevli bulmak ve eğitmekle işe başlayabilirler. Adaylar da önce seçim yasalarını öğrenmekle..
Sonra memleketi de kurtarırlar.
İnsan nasıl öfkelenmez ki!
“Tatar ile Oktay telefonda görüştü.”
Bunu duyurmak ya da bundan haber çıkarmak nasıl bir sıradanlıktır.
Basitlik ötesi!
Bu yazı toplam 407 defa okunmuştur.